MİNECRAFTTURK.NET GÜNCELLENDİ HOŞ GELDİN!

Minecrafttürk'e kaydolarak, topluluğumuzun diğer üyeleriyle tartışabilir, paylaşabilir ve özel mesaj gönderebilirsiniz.

MUZİPLİK TAMAMLANDI!
minecrafttr aramıza katil!
batihost minecraft server kirala
batihost minecraft server kirala
  • MinecraftTURK.NET Discord Sunucusu

    Discord sunucumuza katılın ve MinecraftTR ve Minecraft hakkında tüm güncel Haber ve Gelişmeleri öğrenin güncel kalın.

    Buraya tıklayarak aramıza katıl.

Vah Türkçem eyvah Türkçem IV

MinecraftTürk

Enderman katiliyim ühü ühühü...
Konu Sahibi
Katılım
8 Ekim 2019
Mesajlar
899
Muhalif. Özel - Erdem Beliğ Zaman

Türkçeyle alakadar olanların muhafazakârlığına şaşarım; en çok da kendiminkine… Hayata bambaşka bir pencereden bakarken mevzubahis Türkçe olduğunda; yavrusunu vahşi doğada koruma içgüdüsüyle hareket eden bir ebeveyn korumacılığına benzer tavır takındığımı şaşkınlıkla gözlemlemişimdir. Hâlbuki tabiatteki vahşi ebeveynin içgüdüsü yavrusu büyüyene kadardır; ne zaman ki yavru kendi başına yetecek hadde gelir o koruma içgüdüsü yerini, “Artık hürsün, git de başının çaresine bak!”, cümlesiyle ifade edilebilecek bir halet-i ruhiyeye bırakır. Ancak dil muhafazakârlığı, koruma içgüdüsü takındığı dile yaklaşımını bir türlü değiştiremez. Dil büyüse de, hatta beynelmilel bir çehre kazansa da o, “Sen busun! Böyle kalmalısın!”, telkinleri son bulmaz… İşin aslını sorarsanız dil de pek bu telkinleri dinlemez!

Tüm bunları bilsem de bilmemiş gibi davranmayı yeğlerim. Hâlâ gerek konuşma dilinde gerekse yazı dilinde sonradan uydurma kelimelerden ziyade kökleşmiş hatta küflenmiş kelimelerle örülü bir Türkçe kullanmayı tercih ederim. Yeni kelimeleri reddetmem, eskileri de atmam… İkisinin de yerinde ağır olduğunu kabul ederim. İndimde “semâ” ile “gök” bambaşka anlamlar ifade eder. Etrafımı bir ağ gibi sardıklarını bilsem de, onlardan kaçamayacağımı görsem de hâlâ “-sel, -sal” ekleriyle türetilmiş ‘sözcük’lere temkinli yaklaşırım. Nispet eki “-î”yi nedense aileden görürüm; “-sal” ekini kırk yabancı“Ferdî kanaatim böyledir..”, derim; “Bireysel görüşüm böyledir..”, yerine…

Hâl böyleyken post-modern hayatın fabrikalarında imal edilen o yeni ve uydurma tamlamalara karşı tavrımı ayrıca anlatmama sebep yoktur sanırım: “Aynen aynen, tamam mı..” v.b. tamlamalardan bahsediyorum! Duydukça sinirle-hüzün arasında bir his yaşadığım o tamlamalardan… Daha henüz duyduklarımın şokunu atlatamadan üzerime “bir tık daha” tamlaması da gelince dayanamamış ve şu kıt’ayı yazmıştım:

“Hem de hayret Türkçe yokken anlamı,
Dilde yerleşmiş bugün “bir tık daha”;
İş bu dil bambaşka bir dildir deyin:
Türkçeden bahsetmeyin artık daha!”


Sonra düşündüm… Yazdım da elime daha doğrusu dilime ne geçti? Tanrı affetsin; olumlu cevap vermek istediğim,“Tamam mı?”, diye soran bir muhatabıma “Tamam”, da dedim; yazılarımı okumayan tanıdıklarıma sitem ederken, “Bir tık ötenizde hâlbuki…”de… Eğer şu yeni kelime orucum kazaya uğrasaydı ömrüm susmakla geçerdi, eminim…

Sonra hülyamdan arkadaşım sevgili Berkin Aktan sayesinde uyandım… “Bence bir tık daha sözlüklere geçmeli…”, demişti! Öyle ya spikerlerden tutunuz da esnafa, müşteriye, hocaya, öğrenciye.. kısacası herkesin dilindeydi artık! Yayılmasına mani olunamamışsa ve halk benimsemişse bu tamlamayı kabul etmek en makul davranıştı; yani haklıydı söylediklerinde… Kullanmak kullanmamak kişinin kendisine kalmıştı fakat kayda geçmesi elzemdi. Vaktiyle yeni uydurulan ‘sözcük’ler üzerinden cereyan eden münakaşalarla dolmamış mıydı gazeteler ve mecmualar? Bakın o ‘sözcük’ler şimdi dört yanımızda; gâh somut ile dışımızdalar, gâh duygu ile içimizdeler…

Çok uzağa gitmeye lüzum yoktur; şimdi öğretmen yerine “muallim”, bakanlık yerine “vekâlet”, şairler yerine “şuara” deyiniz. Neticede komik duruma düştüğünüzün farkında olmaksızın kendinizi ağırbaşlı sattığınızı zannedersiniz. Nitekim bugün “hayat” kelimesinin karşılığına “yaşam”, “fert” kelimesinin karşılığına “birey”, hatta “kelime”nin karşılığına “sözcük” denilen bir Türkçenin hükmünü sürüyoruz.

Eski daima yeniyle çatışmış ve yeni daima eskiye savaş açmıştır. Ezelden beri savaş da aynıdır sonuç da… Yeni, elindeki zafer sancağını hep eski yığınının üstüne çıkarak dikmiştir! “Hecenin Beş Şairi”, “Garipçilerle” atışmıştır da kazanmışlar mıdır? Bu soruyu, o nefis Türkçeyi kaleminde bıraktığımız Yusuf Ziya Ortaç’ı tanıyanlarla, Garip’i yaratan Orhan Veli’yi tanıyanlar arasında bir anket yaparsak rahatlıkla cevaplandırabiliriz… Eskiler hayatlarında kazandıklarını sansalar da zaman okyanusu mağlubiyetlerini günümüzün kıyılarına vurmuştur…

Devir, “dilimizde annemizin sütü” Türkçesinin devri değil, “bir tık daha” Türkçesinin devridir. Hazzetsek de etmesek de bunun idrakinde olmalıyız…

Velhasıl eskiyi tutup yeniyle çatışmayacağım; kimseye de çatışmasını tavsiye etmem. Yeniyi müdafaa edenler her zamankinden çoklar; üstelik yeninin müdafaaya ihtiyacı bile yokken! Eski, adı üstüne eskimekle meşgul… Türkçe mi? Bir tarafı eskinin, diğer tarafı yeninin uçurumuna bakan bir sırat köprüsünde o küresel çağa geçmek için bekliyor! Daha doğrusu şakıyan dillerde ve kalem oynatan maharetli ellerde geçirilmek için…